cebirsel ifadeler

30 Nisan 2012 Pazartesi

hoş geldiniz :)



mutsuzluğun eviyim ben
var mı hala gülüşleri olan
varsa bir bakıversin penceremden...

gördüklerinizin yaratacağı etkiden mesul değilim ey cesaretli misafir.

geceye yine masallar :)



soru işaretlerini kovalarken noktalar
fısıldayarak anlatırdı dertlerini rüzgar
sus ama derdi derdimi bilmesin kimse
ben ki zamanın bile efendisi
esmeliyim ağlasam bile
vakti zamanında bir sevgilisi olmuş
çok sevmiş zamandan kıskanmış
ölümsüzlüğünü ona bağışlamış
sonra gtmiş sevdiği kadın, bolluk cazibeliymiş
yağmur demiş ondan kalanlara
arada estiğimde insanlar ondan kalanla bolluk bulsun diye
bu yüzden bazen içini dökmek için yağmurla gelirmiş
dahasını kimse bilmesin dedi
bilmesin ben ki zamanın efendisi...
gece esersem dedi bil ki dertliyim cama çık
bilirim seversin geceyi
yıldızlar yakalayıp saçına yeniden takarım
yeterki biraz dinle beni
fazlasını anlatma dedi insanlara
bilirsin insanlar nankör
serinletirim içleri yanarken bile
onlar eteklerini örtme derdindedi
kumları harekete geçir dedim
ay da bana katıldı
rüzgar onayladı bunu
bir isyan çıkmalıydı
çamura batmalıydı dünya biraz
sonra çamuru kurutacaktı ama,
sevmezdi ama kıyamazdı da dünyasına
gece sessiz bizi dinledi
ben ki zamanın ilk çocuğuysa
şimdi beni dinleyin dedi
siz isyancılar bir bakın düşünceleriniz
bunu onaylamak yakışır mı saçlarına yıldızlar düşmüş geceye
sustuk utanmıştık aslında
sessizce evlerimize dağıldık
içimiz darmaduman
is karasıydık...


gecenin çoculkarı azarlandıktan sonra uykuya daldı:)

iç sesin mırıltısı



şimdi sana gitme desem şaşırırsın biliyorum
kısaydı ve ben gene susmuştum
bir aşk daha büyümüştü ama
ses telleri gene birbirine dolanmıştı
ve ben her şeyi gene bir başkasına yükleyip ortadan kaçmıştım
şimdi sana kal desem
biliyorum beklemiyorsun
donukluğumda panayırlar kurardın oysa
ve salıncağında hızlıca sallardın ben daha ne olduğunu anlamdan
birden tüm görüntüler iç içe girerdi.
gözlerimi kapadığımda yüzünü görürdüm
bulanıktı hala hatırlıyorum
şanslı olduğunu söylemiştin beni tanıdığın için
inanmamştım
güvenmek sevilen insanların bağırlarında uyurdu çünkü
oysa ben yıllardır hiç sevilmemiştim
teşekkür ederim her şey için giderken sen
aslında ben

seni tanıdığıma memnun olmuştum...

konuştuk belki



zor bir soruydu bu sefer tanrım
hayatın sonuna bir gün elbet 4 saat kalacak
farkındayım
yarattığın bir çok şeyin ve ölümün
zaman zaman olur bana bu
biliyorum benle çok uğraştın
pişman olmazsın
bunu da biliyorum
ya pişmansan
zor sorular soruyorsun tanrım
matematiğimin yetmediği türkçe bile cevap veremediğim lisanını bilmediğim
bazen rakamlarım 0 3 ve 2 den ibaret oluyor
ve alfabem kırık dökük bir şehirden farksız
mesela e harfi bende sessiz uzun zamandır
ya da m ya da diğerleri tüm özelliklerini yitiriyorlar
ama dedim ya bazen
bazen çok yalnız bırakıyorsun beni tanrım
oysa yalnızlığın tek hakimi sen bu kadar cömert davrandıysan bana
ya lanetliyim ya da bir öküzden daha kutsal
çözümün ortasındayım tanrım
ve sen beni yine yalnız bıraktın
bu yazıyı elbet birileri okuyacak
bunu da biliyorum
umrumda değil 
harfler değerinden ucuza giderken sanat yapmamı beklemesinler benden
biliyor musun tanrım
tabii ki biliyorsun
yarattığın insanlardan sana sığınıyorum
bu gece yalnız bırakma beni
annem üzülmesin diye gülmek istemiyorum
biliyorum içimde en derinde 
bana zararı sen versen bile
seni seviyorum
senin dediğin olsun
bak nefes aldığıma şükrediyorum...

yıl dönümü şarkısı


çocukluğum,gök kuşağının 8. rengi
şimdi belime yük, göğü kayıp, rengi soluk
ah masum çocukluğum
en güzel hatıralarımın müstakil evi
şimdi saçlarımda enkaz tozlarından kalma beyazlar
dünyamın başıma yıkılmasından 10 yıl sonra
şimdi gençliğim,rutubetli duvar
ya siz, nerelerdesiniz?
karnım aç, enkazınızda rüyalar gördüm
ya ev yapımı baklavalarınız, her bayram yediğimiz
şimdi eskiden evimiz olan  yerlerde
bir boşluk barınır
çocukken koştuğum sokak sessizce ve derin derin
o şarkıyı anlatır
der ki siz çocuklar sesiniz ne güzeldi
bakın üstümde çimenler bitti şimdi
ve haykırır
SESİMİ DUYAN VAR MI?


                                                   ÖZLEDİM,GERİ GELİN PELİN SOKAĞI SAKİNLERİ...

GECE MASALLARI



gece yaşlı ve lambalar tarafından terk edilmiş
camda bir gök yüzü var karşılıksız konuşuyorum
bir kesişim kümesi çıkartıyorum
bir elemanlı
biraz zorlasam o da boş küme olacaktı ama utandı yalnızlığımdan
sesini çıkarmadı
dinledi gece usul usul
bir yıldız bıraktı, sıcak, avuçlarımda hala
ve bir ses duyuldu boğuk ama güzel
dedi sıkı tut düşürme herşey bak senin elinde
dedim senin kadar yalnızım
hayır dedi bak, en güzel yerimdesin
dedim ürkmezmisin hiç karanlığından
dedi ben geceyim
gündüzü hiç özlemez misin peki
dedi ben çoktan terkedildim
sen dedi sen bana benziyorsun gitme kal
yalnızlığında büyük bir karanlık var
bak dedi hissediyorum gözyaşın sıcak
tanrı dedi herkese benden bir pay verir
seni benim payıma düşürmüş
benim kadar yalnız olan göz yaşında bile üşürmüş
dedim gece gitme biraz daha
hayır dedi ben haddimi bilirim
yaklaştı bak ışıkların sesi
dedim ben gündüzleri çok yalnızım
ah dedi budala sen hiç tıklım tıklım olamadın ki


fransızlar demiştin en son
onlara benziyorsun
duruşun ve yüzün demiştin
sonra bir kitapçıdan bir kitap seçtik
ilk sayfasındaki şiiri aslında sana okumuştum
tut elimi yoksa düşeceğim...
içkiliydim hafif
sen bu halimi daha çok sevdiğini söyledin
bir daha öyle olma içine kapanık
eğer açsaydım iyice içeri girer miydin
sonra dedin ki
evet hatırlamadığım bir sürü şey
bir fransıza benziyordum en son
tut elimi yoksa düşeceğim...
dedin ki
ya da hiçbir şey demedin
birileri vardı ikimizin de fransızlığında birbirimize
şiirleri anlattım bütün gece
ve yüzüne bakmadım hiç
aşık olmuştum
ve buzdan daha keskindi bakışlarım
seni '' umursamıyordum''
en kısık sesle söyledim yanında şarkıyı
sesimi beğenmiştin
sahi ne demiştin
tut elimi yoksa düşeceğim

   onu seviyordum ama sana aşık olmuştum...

YOK



suçluyduk zaman zaman
özellikle zaman bizi yorduğunda uyurduk beraber
ve sonra sabah olurdu
görmezden gelirdik
cesaretimizi toplarsak gidebilirdik
ama zaman yorardı
ve biz birbirimizi tanımaya kalkışamadan
sabah olurdu
ve görmeden giderdik tüm hallerini ismimizin
cesarete bakmazdı zaman
istemeden iki parça olurduk
bir toprak kokusu sarardı önce
sonrası kuraklık
ve biz uyandık

İSTANBUL-ADA HATTI



şeritler arabanın altına giriyor
bende ise tarifsiz bir tokluk hissi
camdan bakıyorum
bulutlara karışık duygular hakim
ağlamaklı,dokunmuyorum
ve ön cama bir kuş çarpıyor
kanatlarındaki özgürlük hikayenin son noktası
bak yuvası biraz daha yukarda
yavaşça idrak ediyorum
ölüm keşkeleri hazmetmiyor
o gün biraz daha geç kalsaydım
sen habersiz de olsa ikamet ettiğin yerde olmayacaktın
dedim ya ölüm keşkeleri barındırmıyor
denizin verdiğini aldığı gibi
tanrı alıyor ve seni benden dışarı atıyor
izinsiz girdiğin için
ve ben tanrıya dönüyorum
ilk ve dingin halimle
sabah serinliğinde deniz gibi

28 Nisan 2012 Cumartesi

devir daimin vermiş olduğu huzursuzluğa istinaden



iki çizgi var,ve giderek silinik
hangi yöne gider yürüyen merdiven?
ve üstündeki,kaçıncı basamakta terk eder?
ya da kaç yol var çözünürlüğü yüksek?
seçebilmek aslnda en uzununu seçmek aptal bir marifet
dur! kaçıncı katındayız ayrılığın?
ya da kaçıncı basamağındayız
tekrar edermiş gibi bir hali var merdivenin
yoksa uzun yolun sonunda mıyız?
yok diyorsan ve kabullenemezsen yok oluşumuzu
ya da belki seni deli gibi aramamı istersen
yapılacak tek şey var
evet atla şimdi en üstten,korkma!
insan bazen kendi sonunu yazar
işte bu kağıdın ortasındaki kareden
en sağ alttaki noktaya sesleniyorum
ve sonum yakın hızlıca düşüyorum
iki çizgi var
biri kağıdın ortasından geçiyor epey silik
öteki evet keskin
ve ben seni arıyorum sokakların arasından
en sağ köşeye
bak , yaşıyorsun hala!

isim koymayı unuttum



hangi apartmanın kaçıncı katı ya da
hangi unutulmuş geçmişin kaçıncı ayı
bir çay bardağından ölümün bana geleceği köprüye bakarken
belki neşeli bir tavlanın yalnız zarı
bir gün küsüp giderken ve gece tam ortasındayken bir yenilginin
uzun bir gündüzü bir kabusun ya da geçmişin
oralarda biryerdesin dolayısıyla yerlerdeyim
günlerin yerini alırken upuzun bir gece
ya da neyse
geçmişin uzun bir yoldan geldiği belli
uzun zaman oldu geçmeyeli
otur dinlen ve uzunca ağla
çünkü bu zaman geçmişten geldi
bir uzun yorgunluğunda bir tavla zarının
ya da hangi apartmanın kaçıncı katının
ya da neyse
bir çay bardağından boğaza bakarken
ben soğuk çay soğuk hava soğuk
   özledim...

körfez şiirlerinden



saatleri ileri almadan bir gün önceydi
ya da belki seçimlerden
biz yirmi iki saniye için yılları geri almıştık
kızgındın ya da belki kırgın bilemem
tek hissettiğim ben çok parçalıydım
ve çok hücreli hepsinde yalnızlığıma kapalı
neyse çatık iki kaş mıydı beklediğin
ya da buzdan daha keskin bir saçmalama
ama sustum yapmam gereken buydu
zaten olması gereken çoktan gerçekte
ve zaman çok ilerde bugün
müsait değildin hiç bana
sen bölerdin ben susardım sen daha da bölerdin
ben susardım
uykuda yalnızlığım vardı bilemezdin
sesim çıksa duyar mıydın
tanımlarım senden daha farklıydı ya da
sen doğruydun ben eğik
sen yapardın ben yıkardım
sen boyardın ben ağlardım
sonunda simsiyah olurduk
galiba iyi bir ressam olamadın
kayıpları kurtarmak için saklandım
bak şurası evet o siyah boşluk aslında bir içdenizdi
dibini göremedin ve göremezsin
ilerde bir zaman ve geçmiş silindi
bir bulut kalktı ve insanlar kesildi
kimden ne umuldu ve nasıl yokoldu
ve deniz yükseldi içine çekildi sustu sustu şşşşş sakinlik
ve patlama duyuldu kızdı kızdı kırmızılar kullanıldı ve
saatler ileride her şey buz oldu








müsayit olunca sakın arama

tren camından.



konuşmamaktan bir adım öteye yavaşça kayıp
geçici bir dilsizlik durumuna geldi bu aşk
ne kadar özlediğimi söylemekten çekiniyorsam
bir tren çoktan yola koyulmuş demektir
bir toprak özlemişliği sözkonusu ise gözlerimde
ağladıkça çamura dönecek, korkuyorum
ve seni konuşmaya da korkuyorsam
bu tren, rayına küs demektir

dairesel helis.



bugün benim yılbaşım
bir takipsizlik kararıyım
yolun neresinde olduğumu
bilimyorum ama
bugün
bugün ben bir şey öğrendim
büyümüşüm
sessiz bir o kadar da sevdiğim yoldayım
dün küçük bir kızdım
bugün daha büyük ayaklarla yürüyorum
daha çok yürüyorum ve daha çok...
ağrılarım var artık bacaklarımda
ve omuzlarımda
elimde çiçekler yerine kalemler var
bütün acılarıma tanıklık eden
üstelik tükenmezler
çocukken öyle miydi
sildiğimde sade iz ve biraz da silgi çöpü
ve ellerim menekşe kokardı
mor mosmor ve en iştahlısından
sen bilirsin çünkü sen yetiştirirdin
sonra sen gittin
menekşeler gitti çocukluğum gitti
ve büyüdüm
sensiz 10. yılı anıyorum
ve sen yıl başımı rüyamda kutluyorsun
sabahı ise sorma yoktun...
ama ben öyle gerçek rüya içindeydim ki
gülümsedim
ve 10 dakika sonrasını sorma yoktun
ve ben kocaman olmuştum
ve sen hiç gelmeyecektin
büyük olmak zormuş
oysa sen yıllar sonra her şeyin güzel olacağını falan
hem de gözlerimin içine bakarak
neyse yokluğunun 10. yılındayım
ya kendi yokluğumun bilmem kaçıncı yılı
rüyama gel bu konuyu orada konuşalım
ya da her şeyi boşver çok özledim
sadece bunu duy yeter
gittiğin yer nasıl falan filan
son bir şey
çok özledim bu gece gel yeter

sonsuz işretinin şarkısı



sonunda bitti galiba
ben gideyim
yalnız bir sorun var boyum yetişmiyor
ceketimi verir misin
birkaç gün sonra özler misin ya da
sildiğin benin çöpleri üstündeyse
hemen silkelenir misin
ya da neyse...
ellerim senden küçük
tutamayacağım şeyleri bilirim
dışarsı soğuk
ama bir sorun var
sana yetişemedim
ceketimi verir misin


hadi ver şu ceketi  artık gideyim

banyo şarkısı



kimseler yoksa eğer
bir ağlama arası zamanıdır
musluklar biraz daha açılır
küvetin içinden
kendi içine bir yolculuk
en sıcak havada en soğuk
ve titremeye başlayınca
asıla dönüş zamanıdır

hiperboloidin şarkısı



vazgeçilmez her şeyden geçiyorum bugün
kendi içimden de
bunu bir yolculuk gibi düşün
tek farkı var
camın buğusunu sildiğimde görünen manzara
artık sen olmayacaksın
yalnızlık ükesinin kalesi düştü bugün
hayır yerine koymak değil bu
öyle bir niyetim de yok zaten
hangi insan boşluğun kadar büyük olabilir ki
dedim ya bir yolculuğa çkıyorum
aslında bir adım bile ilerlemedim
sen de sayıyorum

ah vücudumun gamlı hücreleri
sizden özür diliyorum
ilerleyebilseydim daha sessiz olurdum

helis



hava bunaltıcı ve sıcaktı
biraz serinlemek için sana gelmiştim
kapıyı çaldm açan olmadı
bütün günümü merdivenlerinde geçirdiğim için
loş apartmandan sonra biraz aydınlık görmek istedim
istiklale doğru yürümeye başladım
başlangıçlar hiçbir zaman bana göre olmadı zaten
neyse karşımda sen vardın
gene aynı parıltı etrafı sardı
birer bira içelim sonra ayrılırız dedin
bana borçlu muydun öyle mi hissettin birden
bilemiyorum
yavaş yavaş içtik biralarımızı
hayatın akmadığını söyledin
hiçbir şey akmıyor bu şehirde sevgilim
trafik su gözyaşı vs
devam edelim mi dediğinde gözlerimle savaştım
ama bak şehre uyum sağlamışım
hiç ağlamadım
şimdi sana ve bu şehre bir ders vermem gerekirdi
bendeki gurur hepimize yeterdi
ve gitme vaktiydi
terminalleri bilirsin ben orada çok hassas olurum
kal demen yeterliydi
ah unuttum
gurur bulaşıcı bir illetti

27 Nisan 2012 Cuma

haydarpaşa-ada hattı

o gün hala tren seferi vardı adaya
camları titredi içimde bir odanın sessiz
dün gibi hatırlarım.
konuşmaya halim yok gibiydi
içimdeki bir orman yangını olmalıydı balıklarım ölü
o gün hala tren seferi vardı adaya
kargalar her akşam vakti gibi o söğütten havalandı
içimdeki pencerenin tam karşısındaki sinekli söğütten
o günün rengi ötesindeydi kızılın
ve söğüdün yanındaki tek katlı ev boşaltıldı aniden
sahipleri  kargalarla gitti
içimde bir gece, yalnız ve sonsuz
tabağımdaki çorba o çok sevdiğim kadının ellerinden
 biraz tuzsuz.
akşam olunca aniden gitti
dönmek isterdi belki sorduklarında
ama bilemedi
o gün hala tren seferi vardı adaya


                                    ( ve kuşlar da gitti )